Her şeyi söylemek mümkün
Hakimiyet duygusunu yitirmemeli insan.. kendine hakim olmayı bilmeli.. içindeki seslere bazen kulak tıkamalı, duymamalı çığlıkları.. kabullenmeli, susmalı... susturmalı kabil olursa..
2 Ocak 2011 Pazar
YASAK BİR SEVDA YOLCUSU
Yasak sevdalara yataklık eden cudi gözlerini dikmiş yaralı bir ceylan gibi mağrur mağrur bakıyor ..
Her arşınladığım santimetre sensiz kahpece bir tuzak ve her sensiz bakış bedenimde mayınların patlama sebebi oluyor
Diktim gözlerimi siluetine binlerce kez yargıladım kendimi yargılayıp kendimi idam ettim giyabında sen başka sabahlarda uyanırken..
Her rüzgarda kokunu her gökkuşağında kesk sor u zeri

Her denizde dalgaların beni savurup kayalara çarparak acı içinde sana getirmesini diledim
Halepte bir kor dilenci midyatta bir kaçakcı adanada bir işçi amedde bir isyancı
Senin gözlerinde bir asi serseri gölgeler eşliğinde vals yapıyorum yetim ve kimsesiz mechul gölgelerde
Sonra başka sabahlara uyandım..
Unutulmuş gözlerimdeki izlerine bakarken duvarda asili yelkovan durmuş akrep ise düşman şimdi bütün saklı düşlere
Şimdi her düş bir isyan her bakış bir kaçamak ve her dokunuş tende yangın sebebidir bu kentte
Yangınlar ülkesinin çocukları değilmiydik biz ki hep gülerek koştuk yangınlara yana yana kavrula kavrula
Sensizlik şimdi her tan doğanda sinsice doğuyor bu kentte yağmurun hüzünlü damlaları yüreğimi ıslatırken
Dudaklarım lal bedenim yorgun aklım desen onu çok geçmişte bıraktım saklı ve yasaklı sevdalarımda
Sen ve Ben kaybolurken bu karanfil kokan yasak sevdada kaçak bir tütüncü kadar tebessüm var şimdi dudak izlerimde
Seni her hayal ediş bir öpüstür senin ismini anmak bir dokunuştur ve avuclarıma çiziyorum senden kalan yanık yaralarımı
Aykırı günler yaşıyorum her doğan yeni günde ve gökyüzü toz duman kızıl kızgın
Sol yanım faili mechul bir kasatura saplayıp çıkarmışlar sanki ve kanım toprağa karışıyor
Masmavi hayaller kuruyorum kara kuru esmer bedenim toprağa düşerken sessizce dudaklarımdan sen çıkıyorsun
Her taraf yabancı kalabalıklarla çevriliyor hain bir kuşatma çevriliyor bütün yanımı dilim lal beden tutsak ölüm baş ucumda
Ya sen..Sen Yoksun..
Olmayacaksın..
Hiç olmadın…
Son bir gayretle seni haykırıyorum baş ucumdaki bütün azraillere ve seni diliyorum bütün deniz kızlarına ve afrodite ve heraya ve bütün tanrıçalara
Düşüyorum..sessizce
Kendi sesimi unuturken yanlızlık bütün hücrelerimi esir alıyor puslu ve ciyansi havada
Öfkenin nefretin acının özlemin yasaklığın sana ait bütün duygular iç içe geçiyor adeta seni anıp düşerken
Gel…
Gel kaldır ve götür beni karanfil kokan ülkemize
Vahşi kısraklar gibi koşalım seninle yalın ayak düşelim sonra kanasın her tarafımız
Kanasın kan aksın bütün sen kokan yaralarımdan..
Gel asi sevdam yasak düslerim isyanında boğulan özlemlerim gel
Gelde kurtar beni bu namert şu katılmamış acıdan..
Yılmaz Şevket Arslan
4 Kasım 2010 Perşembe
TERKEDİŞ
Şehrin terk etti beni
Yan yana yürüdüm sokağın küf kokulu fenerleriyle
Koluna girdim solgun ayışığının
Kolay değildi yakalamak şehrini
İçinde sen
Koşan şehir
İçinde koşan sen
Sende yılgın bir kalp
Şehrin içinde sen
Sende koşan ben..
UNUTULUŞ
Seferi rüzgardı beni dağıtıp dağıtıp sana getiren
deniz yosunu kokulu avuç içlerini alıp alıp.
Avuç içi çizgimin yanından kayıp yere düşen kırılan
gözlerini aldım yerden
cebime sığdırdım.
Uzak bir diyarda düşürdüm çıkarıp çıkarıp bakarken
tekini.
Diğerini düşürdüm delik cebimden
kalmadı gözlerin.
Dağıldı,
hatıramın en uzak şehrinde dağıldı gözlerin.
Alıp götürdü yeşil sarı bir köpek
Yavrularına oyuncak oldu sarılı mendilde gözler
SUSUŞ
Kirpiğindi kirpiğime değip canımı acıtan
Tenindeki zencefil kalıntıları
Duvarın kenarında
Kenarın duvarında
Duvarın ucunda kırık alçısız çatlakta
Gözyaşını buldum tuz buz kıpkırmızı
Avuçlarımı yaktı, üşüdüm
KABUĞU KIRABİLMEK
Kabuğu kırabilmek önemli olan. O kitin yoğunluğuna ermiş kabuğu yok edebilmek. İçindeki etli kısmı ortaya dökebilmek, tenime zarar gelir mi diye düşünmeden atılmak önemli olan. Varsın gelsin ne çıkar, kırdığın kabuğunu yeniden örersin, ama ya zarar gelmezse. Kabuğa ihtiyacın olmadan yaşamayı öğrenebilmişşen artık. Bu denenmeye değmez mi? Bu riski göze alamaz mısın? Sen ki ömrün boyunca gözünü kapatıp nelere atılmadın, nelerin sonunu düşünmedin. Hiçbirinde pişmanlık duymamışken şimdi bu korku neden? Artık daha fazla risk almamak belki de. Belki de artık ruhun yoruldu. Ama şunu da düşün belki artık dinlenecek limandasın, demir alman gerekmeyecek, bir gidiş vakti olmayacak belki de.. Bavulların toplu beklemeyeceksin, her an yolculuk heyecanı yok yüreğinde. Bavulu açacaksın yavaş yavaş, yerleştireceksin içindekileri bir bir. Farkında mısın ne kadar ıvır zıvır doldurmuşsun içlerine. Öyle ki bunları yeni dolabına yerleştirmeye yer yok, gerek de yok aslında. Kullanılmayanları toplayıp başkalarına verirsin ya hani, bunları vermeyeceksin kimseye. Kimse senin eskilerinin ağırlığını taşımayacak, taşıyamacak da zaten.. Hepsini doldurup o bavuldaki saltanatından bir çöp poşetiyle bulacak denizin sonunu.
SESSİZ ANLAŞMA
Işığı söndürsene dedi kadın. Adam söndürmemekte ısrar etti. Ona ışıkta biraz daha bakmak istiyordu. Hayatın çirkinliğine inat güzelliğini biraz daha izlemek istiyordu. Kadınsa utanıyordu. Çıplak görünmekten mi? Hayır, yaşadıklarını kaldıramamaktan korkuyordu. Adamın gözlerine bakmaktan. Gözlerindeki pişmanlığı anlamasından. Yalanlarını anlamasından korkuyordu. Pişman olmadığını anlamasından korkuyordu. Yalanlarını sıralarken gözlerini adamın gözlerinden kaçırmaktan korkuyordu. Adam ısrar ediyordu. Kadın ısrarına hayır diyemedi. Hayır diyememeyi öğrenememesinden gene pişman oldu. Gene pişmanlığı omzunda bir ağır yük gibi kabullendi. Nasılsa onu sevdiğini gene dile getirmeyecekti. Gene adamın duymak istediklerini söylemeyecekti. Neden içim taş gibi diye sorgulamaya başladı gene. Neden hayatı bu kadar acımasızca harcamayı seçmişti. Değerlerini nasıl böyle yitirmişti. Ama gene de bunları sorguladığına göre bazı şeyleri yitirmediğine kanaat getirdi kadın. Taş olmasına üzülmesini bile bir ışık olarak görüyordu. En son yitirmediği bu kalmıştı. Yitirmediği işte buydu. Duygularını yitirdiğine üzülmekle aslında duygularının yerli yerinde durduğunu düşünüp avunuyordu. Adam daha sıkı sarıldı yüzündeki hüznü anlayıp. Adam kadının onu özlediğini düşündü, kadın onun kendisini sevdiğini. Kadına biraz daha sarılsa kadın hıçkırıklara boğulacaktı oysa. Adam o zaman her şeyi anlayacaktı. Kadının hiç ağlamadığını biliyordu. Kadın ağlasa adam anlayacaktı. Kadın ağlamadı. Kadının gözleri doldu. Kadın yaşadıklarına üzüldü. Herkes gibi her kadın gibi olamadığına üzüldü. Diğer kadınları mutlu eden şeylerin kendisini mutlu edememesine üzüldü.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)